Valiliğin Motosiklet Kararı Yasal mı?
29 Kasım 2021 tarihinde İstanbul ve çevresinde yaşanan kuvvetli lodos fırtınası, can kayıpları da dahil olmak üzere birçok soruna yol açtı. İlk belirlemelere göre 4 kişinin hayatını kaybettiği, 46 kişinin yaralandığı bu fırtına gündemi içerisinde çok dikkat çeken ve birçoğumuzda güzel duygular uyandıran bir görüntü paylaşıma girdi. İki metrobüs sürücüsü, boğaz köprüsünden geçmeye çalışan dört motosiklet sürücüsüne siper olup kuvvetli rüzgardan koruyarak köprüden sorunsuz geçmelerini sağladı.
Bu görüntü akıllara sokaklardaki binlerce motokuryeyi getirdi. Yemek ve market ürünü gibi siparişlerin motokuryeler ile adrese teslim edilmesi faaliyeti, özellikle koronavirüs salgını döneminde katlanarak arttı. Çalışanların hakları ve korunması bakımından zaten sorunlar içeren sektör şartları, bu artış ile birlikte daha da zorlaştı.
Bu durumlardan kaynaklı olarak , yaşanmakta olan fırtınada acil bir durum olmadıkça yemek ve market siparişi verilmemesi yönünde çağrılar yapıldı. Bazı işletmeler fırtına nedeniyle sipariş almadı.
İstanbul Valiliği de bu gelişmeler üzerine, 29 Kasım 2021 günü akşam saatlerinde web sitesinden aşağıdaki basın açıklamasını yayınladı.
“İstanbul’da hayatı olumsuz yönde etkileyen lodos fırtınası nedeniyle; motosiklet kazalarının önlenmesi, trafik seyir ve can güvenliğinin korunması açısından Valiliğimizce alınan karar uyarınca;
Bugün saat 23.00’den yarın saat 18.00’e kadar; başta motokuryelik hizmeti yapan araçlar olmak üzere, motosiklet ve elektrikli scooter araçlarının trafiğe çıkmalarına müsaade edilmeyecektir.
Bu karar; özellikle yaz kış demeden büyük bir özveriyle çalışarak, hayatımızı kolaylaştıran motokuryelerimizin can ve mal güvenliklerini korumak amacıyla alınmıştır.
Bu araçları kullanan hemşehrilerimizin alınan karara hassasiyetle uymaları büyük önem arz etmektedir.“
Valiliğin yalnızca 19 saatlik bir süre için vermiş olduğu bu kararı ilk bakışta doğru ve yerinde olarak gözükse de, çeşitli açılardan itirazları hak ediyor. Öncelikle bir hukuk devletinde idarenin tüm kararlarının hukuk çerçevesinde alınması gerekir. Bunun için de alınan kararların şekli olarak var olan bir yetki içerisinde alınması gerektiği gibi, yetkili olsa dahi ölçülülük ilkesine de uygun olması gerekir. Bunlara göre bir motosiklet sürücüsü olarak bu yazıda “Valiliğin Motosiklet Kararı Yasal mı?” sorusunun cevabını arayacağım.
Kararın Amaçsal Değerlendirmesi
Bilindiği üzere Karayolları Trafik Kanunu’nda otomobilden motosiklete, bisikletten kamyona birçok farklı araç türü tanımlanıyor. Valilik de kararında yalnızca iki aracın, yani motosiklet ve elektrikli scooter araçlarının trafiğe çıkmasını yasakladı. Valilik basın açıklamasında bu kararını, özellikle yaz kış demeden büyük bir özveriyle çalışarak, hayatımızı kolaylaştıran motokuryelerimizin can ve mal güvenliklerini korumak amacıyla alındığını belirtti.
Motokuryelerin can ve mal güvenliğini korumaya çalışan Valilik, alelacele karar almış olacak ki mopedleri (motorlu bisiklet) gözden kaçırmış. Moped kanunda şu şekilde tanımlanıyor.
Azami hızı saatte 45 kilometreyi, içten yanmalı motorlu ise silindir hacmi 50 santimetreküpü, elektrik motorlu ise azami
sürekli nominal güç çıkışı 4 kilovatı geçmeyen iki veya üç tekerlekli taşıtlar ile aynı özelliklere
sahip net ağırlığı 350 kilogramı aşmayan dört tekerlekli motorlu taşıtlardır.
Biliyoruz ki şehir içinde görece yakın mesafelere sipariş teslimatı yapan birçok firma, teslimat aracı olarak moped kullanıyor. Ayrıca yine günlük yaşantısında birçok kişi de ulaşım için moped kullanabiliyor. Zira otomobil için gerekli olan B sınıfı ehliyete sahip olmak moped kullanmak için de yeterli olduğu için, mopedlere talep gittikçe artıyor. Bu durumda Valiliğin motosikletlerin trafiğe çıkmasını yasaklamasına rağmen mopedlerin trafiğe çıkmasını yasaklamamasının özel bir anlam ve amaç taşıyıp taşımadığı şüpheli bir durum.
Aynı şekilde Valiliğin elektrikli scooterları -kanundaki ismiyle skuterleri- yasak kapsamına alıp bisikleti almaması da bir soru işareti. Öncelikle elektrikli scooterların kuryelik için kullanıldığına şahsen denk gelmedim. Ayrıca karar ile kuryelerin güvenliğiyle birlikte trafik güvenliği de sağlanmaya çalışıldığı düşünüldüğünde de, e-scooter için tehlike yaratacak olan fırtına, bisikletliler için de tehlike yaratacaktır. Kararda bisiklet için bir yasak söz konusu değil. Görüldüğü üzere burada da yine izaha muhtaç bir durum mevcut.
Trafikte E-Skuter ve Bisikletin Yeri başlıklı yazımı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Yine konuyu trafik güvenliği açısından ele aldığımızda, Valiliğin bu kararı doğrultusunda birçok araç türü için de bu şekilde tedbirler alınması gerekliliği doğuyor. Örneğin fırtınada aynı gün Silivri ilçesinde seyir halinde iken yoğun rüzgara maruz kalan iki tır devrildi. Valiliğin bu kararına sadece iyi niyet ve koruma perspektifinden bakacaksak, dorseli araçların da trafiğe çıkmasının yasaklanmasının doğru bir karar olduğunu düşünmemiz gerekir. Aynı şekilde kar yağdığında ölümlü, yaralanmalı ve mal kaybına yol açan birçok trafik kazası yaşanıyor. Bu durumda Valilik, kar yağdığı günlerde otomobillerin de trafiğe çıkmasını yasaklamalı mıdır?
Ayrıca özellikle belirtmeliyim ki motosiklet de elektrikli scooter da otomobil gibi bir ulaşım aracıdır. Kararla ilgili sosyal medyada yapılan yorumlara baktığımda, gelen bazı itirazlara “bugün de sürmeyiverin, ölmeyin diye yapılıyor bunlar” gibi yüzeysel yorumlar yapıldığını gördüm. Motosiklet birçok insan tarafından temel ve tek bir ulaşım aracı olarak kullanılıyor. Keza e-scooter kültürü de ülkemizde gittikçe yayılarak, ulaşım aracı olarak kullanan insan sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. Bunlara rağmen bu araçlar sanki yalnızca keyfi amaçlarla kullanılıyormuş gibi “sürmeyiverin” yaklaşımını ciddiyetsiz bulduğumu söylemeliyim.
Sonuç olarak Valilik, -yasal olup olmadığını bir kenara bıraksak bile- motosiklet ve elektrikli scooterların trafiğe çıkışını yasaklamak yerine, karlı havalarda yaptığı gibi tüm iletişim araçları ile acil bir durum olmadıkça bu gibi araçlarla trafiğe çıkılmamasına dair bir tavsiye duyurusu yapabilirdi. Buna rağmen sorunlara yasaklama anlayışıyla yaklaşılmasının yerinde olmadığı kanaatindeyim.
Kararın Yasal Değerlendirmesi
Valilik basın açıklamasında söz konusu kararın ilgili mevzuatta Valiliğe tanınmış hangi yetkiye dayanarak alındığını açıklamamıştır.
Bu kararın hangi yetkiye dayanılarak alındığına ilişkin CİMER aracılığıyla yapmış olduğum Bilgi Edinme Başvuruma henüz cevap gelmedi. Cevap geldiğinde bu kısmı güncelleyeceğim.
Valiliğin böyle bir karar alma yetkisinin olup olmadığını tartışmak için ilk bakacağımız kanun İller İdaresi Kanunu. Bu Kanunda böyle bir yetkinin tartışılabileceği madde, Kanunun 11/c maddesi,
İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve
tedbirleri alır.
(Ek paragraf: 25/7/2018-7145/1 md.) Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir.
Bu fıkra kapsamında alınan ve ilan olunan karar ve tedbirlere uymayanlar hakkında 66’ncı madde hükmü uygulanır.
Görüldüğü üzere bu maddede valinin, sayılan huzur ve güvenlik, kişi dokunulmazlığı, kamu esenliği gibi soyut kavramlara yönelik karar ve tedbir alma yetkisinin olduğu düzenlenmiş. Ancak bu madde ile valiliğe verilen yetkinin ölçülülük ve kanunilik ilkelerine uygun olarak kullanılması gerektiği açıktır. Zira madde metni çok fazla yoruma açık bir haldedir. Böylesine genel ifadeler içeren bir düzenlemeden böyle spesifik bir yetki çıkarılması hukuk ilkeleriyle bağdaşmaz. Anayasa ve uluslararası antlaşmalar ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ancak kanunla mümkündür. Bu konuda halkın yararı ve güvenliği için dahi olsa yapılacak sınırlandırmalar, “yaptım oldu” anlayışıyla değil, hukukun öngördüğü şekilde, kanunilik, demokratik toplum düzeni ve ölçülülük ilkelerine uygun yapılmalıdır.
Ek paragrafta yer alan “araçların seyirlerini düzenleme veya kısıtlama” yetkisi ise, yalnızca kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde mümkündür. Yaşanan lodos fırtınası ile bu şartın sağlandığını düşünmek mümkün değildir.
Dolayısıyla İller İdaresi Kanunu’ndaki düzenlemeler, Valiliğin böyle bir karar alabilmesi için gerekli yetkiyi sağlamamaktadır.
Karayolları Trafik Kanunu’na baktığımızda ise trafiğin kısıtlanmasına yönelik birtakım düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Örneğin “Olağanüstü hallerde ve savaşta karayolunda trafiğin düzenlenmesi ve denetimi” başlıklı 126. maddede, olağanüstü hallerde ve savaşta karayolunun kullanılması, trafiğin düzenlenmesi ve yönetimi esaslarının Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınarak yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiştir. Başlık ve madde metni, bu maddenin konumuza uyarlanamayacağını açıkça gösteriyor.
“Araçların trafiğe çıkarılmalarında kısıtlama ve yasaklamalar” başlıklı 133. maddesine göre ise İçişleri Bakanlığı, diğer çeşitli bakanlıkların da görüşünü alarak trafiğin ve karayolu yapısının büyük ölçüde etkilendiği karayollarında uluslararası transit ve yurt içi taşımaları belirli gün ve saatlerde kısıtlayabilir veya yasaklayabilir. Ele aldığımız maddelerden konumuza en uyarlanabilir olanı bu madde olmakla birlikte, yine de maddede vurgulanan ölçütler ve karar alma usulü göz önüne alındığında, Valiliğin bu kararının yasallık şartını sağlamadığını söyleyebiliriz. Zira bu maddeye göre böyle bir kararı İçişleri Bakanlığı, ikili ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklı kalmak üzere, Bayındırlık, Gümrük ve Tekel ve Ulaştırma bakanlıklarının görüşünü alarak alabilir. Usulen öngörülen bu kuralın yanında esasen de, motosiklet ve elektrikli scooterların rüzgar ve yağmurdan dolayı tehlike yaşamalarının, trafiğin ve karayolu yapısının büyük ölçüde etkileneceği anlamına geldiğini tespit etmek güçtür. Yukarıda da bahsettiğim üzere böyle bir kararın bu maddeye dayandırılması da kanunilik, ölçülülük ve benzer diğer ilkelerle bağdaşmamaktadır.
Sonuç
Valiliğin kararı hakkında amaç ve yasallık yönünden yaptığım bu değerlendirme sonucunda, ilk bakışta olumlu ve sağduyulu bir karar gibi gözüken bu kararın aslında bazı mantık hataları içerdiğini, iyi niyetle yola çıkılmış dahi olsa altında başka sorunlar içerdiğini; yasal olarak ise temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması için gerekli olan kanunilik, demokratik toplum düzeni ve ölçülülük ilkelerine uygunluk şartının da gerçekleşmediğini söylemeliyim.
Valiliğin yalnızca 19 saatliğine vermiş olduğu bu kararının, geçip gitmiş herhangi bir gündem maddesi ya da başkaca değerlendirmeler yapılmasına gerek duyulacak bir hukuki mesele olup olmayacağını zaman gösterecek. Eğer bu karara uymadığı için hakkında tutanak düzenlenip idari yaptırım uygulanan bir vatandaş varsa ve bu yaptırım aleyhine kanun yollarına başvurursa, bu konuda mahkemelerden ilginç kararlar görebiliriz.
Av. Emre Yılmaz